Bölüm 1: Unutulmuşlar Ülkesi’ne Giriş
“Son
yıllarda hep aynı ülkedeyim. Bir süre daha da burada kalacağa
benziyorum. Henüz işim bitmedi. Umudun olduğu hiç bir yerde işim bitmiş
sayılmaz. Umut virüs gibidir. Bir süre hiç yokmuş gibi numara yapar, tam
en zayıf anda patlak verir ve hızla yayılır. Bense sürprizleri sevmem.
Boşuna ‘Tırpan’ olarak anılmıyorum. İsmimi hak etmeliyim. O yüzden işimi
sağlama alırım her zaman.
Buraya
gönderilme nedenim de bu. Henüz orta yaşlarda, orta deneyimliyim; ama
hırslıyım. Bu ülkede işimi bitirdiğim zaman en yaşlılarımız bile şaşıp
kalacaklar. Belki bir terfi bile alırım. Hızla büyüyeceğim.
Her
ülkede bizden bir kaç kişi var, ama sadece en yetenekliler aradan
sıyrılabilir. Bazılarının hatası aceleci olmak. Yavaş olacaksın.
Yürüdüğünü kimse anlamayacak. Örneğin, insanlar beni görür, ama sonra
hemen unuturlar. Akılda kalmak iyi değildir. Akılda kalırsan
hatırlanırsın. Hatırlanırsan izini bulurlar. İzini bulurlarsa seni yok
edebilirler. O yüzden en iyisi her zaman silik olmak. Orada olacaksın,
ama dışa vurmayacaksın kendini apaçık.
Şu
anda olduğum yere de bu şekilde ulaştım. Kimse beni fark etmedi.
Görenlerde şüphe uyandırmadım hiç. Dedim ya, akıllı olacaksın ama akıllı
olduğunu kimseye belli etmeyeceksin. Böylece kimse sana bulaşmak
istemez.
İnsanları
idare etmekse çok daha kolay bu yüzden; olduğum noktada olmamı kimse
dert etmiyor. Hafife alıyorlar beni. Ala… Hatta çoğunun da işine
geliyor. Ara ara arzuladıkları şeylerden azar azar veriyorum onlara.
Ödüller koydum yaptığım yolun her bir adımına. O zaman beni hepten
unutuyorlar. Sanıyorlar ki gidiyorum. Bu kadar kolay işim. Ama çok
vermeyeceksin istediklerinden hiç bir zaman. Bir güvenlik sınırın
olacak. Fazla ödül verirsen kontrolden çıkarlar. Ayarında olacak
hediyelerin.
Seçilenlerin
olduğu ülkeleri her zaman daha çok severim. Zorlu bir iş oluyor ama
bana verdiği düşünce hazzı bambaşka. Hem seçilenleri idare ediyorsun hem
de seçenleri. En ufak bir yanlış tepetaklak gitmene yol açabilir. O
yüzden tedbirli olacaksın.
Bu
ülkede, mesela, kimse seçilmişin zihnine ne kadar yakın olduğumu
bilmiyor. Seçilmiş bazen kendi bile fark etmiyor benim düşüncelerimi
seslendirirken, ama kendisi iyi bir öğrenci. Tam kullanabileceğim bir
figür. Neredeyse istediklerimin somutlaşmış hali diyebilirim.
Benden
öncekiler bu ülkede gözle görülen bir başarı sağlayamamış ama iyi
örmüşler benim yuvamın duvarlarını. Gelince yerleşip hemen çalışmaya
başladım. Ülkenin adı bir süredir ‘Unutulmuşların Ülkesi’. Halk sadece
Unutulmuş der. Bir söylenceye göre eskiden ‘Altın Atların Ülkesi’
derlermiş. Takdir edersiniz ki böyle bir ismi silmek bile büyük çaba
ister ve asırlar… Bunu başarmışlar en azından. Yerleşmek için en uygun
ortam bana.”
Bölüm 2: Yılanın başını küçükken ezeceksin: Çamur nasıl kullanılır?
“Bazıları
doğuştan sorunludur. Bunlar her şeyin iyi olabileceğini düşünürler.
Tanrılarına pek inanırlar. O sevimli tanrılarının onları koruduğuna…
Bunları çok küçükken yakalamakla uğraşmıyorum. Neden uğraşayım ki?
Boşuna çaba. Bırakıyorum biraz büyüsünler. Büyüdükçe benim çamuruma
bulaşmaya başlıyorlar. Çünki, aynı anda, başka yerde de benim tohumlarım
büyüyorlar. Acı içinde, mücadele ediyorlar. Mücadeleden ruhları
defolanıyor. Tam istediğim gibi oluyorlar. Unutulduklarını
hatırlatıyorum hep onlara. Ezildiklerini. Kimsenin umurunda
olmadıklarını. Haklarını aramaları gerektiğini söylüyorum. Eşitliğin
hakları olduğunu! Yukarı çıkmak için her yol mübah. Çal, çırp, yalan
söyle, saklan. Böylece benim elim kirlenmeden onlar zaten benim
istediğimi yapmaya başlıyorlar. Tutuyorlar ellerinden ayaklarından o
güzel incilerin- o her şey güzel olacak diyen Polyanna’ların. Başka
duygular hissedebilseydim eğer, aynı anda hem haz hem de acı hissederdim
herhalde bu sahneyi izlerken. İncilerin bir süre çamurla mücadele
etmesini izliyorum. Öyle vıcık vıcık içinden çıkılmaz bir çamur ki.
İtmeye kalkıyorlar, ellerine bulaşıyor siyah siyah. Zar gibi üstlerini
örtmeye başlıyor. Hava gitgide azalıyor zarın içindeki. Neyse ki çoğu bu
çamurla başa çıkma araçlarına sahip değil. Fark etmiyorlar bile içine
batarken. Ama bazıları da var ki bu zamk gibi çamuru bir anda
patlatıveriyorlar. Algıları açık olanlar bunlar. Görenler. Bir türlü
hakim olamıyorum onlara. İşte benim asıl işim onlarla. Cüretlerinin
bedelini ödeteceğim onlara. Oyacağım gözlerini birer birer. Yiyeceğim
ruhlarını en sonunda afiyetle.”
Bölüm 3: İhtilaf çıkarmak
“Aykırılıkları
pek severim ben. Hepsi işime yarar. Farklılık dışa vuruldukça benim
araçlarım güçlenir. ‘Görüyor musunuz’ derim yanımdakilere, ‘sizi yenecek
yakında, sizi geçecek’. Sadece bunu söylemem bile yeter bazen. Erkek
kadını eve tıkmaya çalışır, dine inanan inanmayanı yargılamaya çalışır.
Farklı olan her zaman taşlanır. Benim söylemem gereken tek cümle sadece:
‘bu farklı, istiyor musun gerçekten gözünün önünde olmasını?’.
Etrafımdakilere teşekkür etmeliyim. Çok güzel duyarlar dediklerimi ve
çok güzel uygularlar kendi çözümlerini. Kimse kimseye tahammül etmez.
Kimse kimseyi dinlemez. İşte böyle, gitgide yayılır gücüm benim. Dedim
ya, büyüyeceğim daha ben.”
Bölüm 4: Böcekler ve mücadele yöntemleri
“Şunu
aklınızda tutacaksınız: Her ülkede bir böcek problemi vardır. Örneğin
burada yine meydana çıktı böcekler. Böcek deyip geçme; bunlar her yere
parazit saçıyorlar. O yüzden iyi ilaçlamak lazım. Bunun için özel
birimler kurarım bazen bazı ülkelerde. Kollarım derim onlara. Kolluk
kuvvetleri… Kötü diye mimlenmişleri sürermiş gibi yapıp aynı yere
aldırırım ara ara. Böylece böcek ilaçlama zamanı geldiği zaman
kullanılmaya hazır oluyorlar. Bir kere, garanti edeceksin ki
karşısındakini insan olarak görmeyecek bunlar. Aman ha, bakarsın
vicdanlı olası gelir birinin bir gün. Al başına belayı. O yüzden sınırı
geçmiş olacak hepsi. Geri dönüşü olmayacak. Hepsiyle bir bir ilgilenirim
bunların. Sınırı tam geçtiklerinden emin olurum. Pisliklerini yüzlerine
yüzlerine vuracaksın. Senin köpeğin olacaklar ama aynı zamanda da biraz
pohpohlayacaksın ki kendine de güvensin. Ezik olursa nasıl müdahale
edecek. Önemli ve üstün görmesi lazım kendisini. Bazılarını erkeklere
işkence için tutarım. Gerçi erkekleri öldürmek her zaman daha kullanışlı
oluyor. Aileler erkek çocuklarını kaybetmek istemez çünki. Soyu kim
taşıyacak sonra geleceğe? Kızları ise sapıklara havale ederim. Aileler
kızlarının değerli hislerinin, bedenlerinin incinmesini istemez. Böylece
herkes evde tutuyor çocuğunu. Kim ister ki bebeğinin canı acısın. Öyle
değil mi? Her zaman en güçlü duygularına oynayacaksın. Gerektiğinde,
koruma içgüdüsüne ya da hayatta kalma güdüsüne. Oyunun kuralı bu.
Genelde bu yöntemler işe yarar. Susar herkes bir süre sonra. Kaynarlar,
kaynarlar, biraz canlarını acıtırsın, olacakları gösterirsin; sönerler.
Sönmezlerse de sen geri adım atarsın, ocağın altını biraz kısarsın ki
anlamasın piştiğini. Ağırdan alırsın. O yüzden bazen iki ileri bir geri
giderim ben. Geri adım atarken de gocunmayacaksın. Hep geleceği
düşüneceksin. Gelecekte benim zaferim var. Hep bunu düşünürüm ben.”
Bölüm-5: Algılayan ve görenlerle mücadele
“Bu
işimin en zor kısmı. Bunlar benden çekinmezler. Kollarım da, çamur da
pek işe yaramaz bunlarla uğraşırken. Bu yüzden aksıyor ya hala misyonum.
Zaman alıyor bunlarla uğraşmak. Bunlara fısıldasam da umurlarında
olmaz. Beni tanırlar; kulak verirler ve söylediklerimin tam tersini
yaparlar. Kaynağımı ne kadar saklamaya uğraşsam da beceremem. Ama son
zamanlarda bir yöntem geliştirdim: oyalamak. Hala test aşamasında, ama
görünen o ki işe de yarıyor bunların bir kısmı için. Derim ki bunlara,
‘Nedenler önemli. Nedenlere odaklan.’. Bunlar beni anlayabildiklerini
sanır, dediklerim üzerine saatler, günler, aylar, yıllar boyu devam eden
tartışmalara girerler. Böylece temizlerim bir kısmını yollardan.
Gereksiz tartışmadan güzel bir şey mi var? Tartıştıkça enerjilerini
alırım bunların. Yavaş yavaş kendime katarım. Zihinlerini bu şekilde ele
geçiririm. Derim ki ‘her şey nafile, konuşmaktan başka bir şey
yapamazsın; yaptıkların işe yaramıyor.’ En güzeli de bu… Bunlar biraz
saf olur, kanar hemen söylediklerime. Ümitsizlik iyi arkadaşımdır benim.
Zayıflatır hasmımı. Atasözü de var halbuki ‘damlaya damlaya göl olur’
diye ama ben dedim ki bunlara, ‘yapacaksan hep en iyisini yap; yoksa hiç
yapma’. Dev adımlarla gidemediklerinden adım atmaya kalkışmazlar o
yüzden artık. Evet, akıllıyım ben. Pek çok da yöntemim var.”
Bölüm-6: Tanıdınız mı?
“Korkunun
sesiyim ben. İşte bu şekilde ele geçiriyorum sizleri. Her eşitsizlik
yarattığınızda, düşene bir tekme de siz vurduğunuzda ordayım. Sizin
içinizdeyim. Birini aşağıladığınızda, kendinizi övdüğünüzde ordayım.
‘Benim!’, diye bağırıyorum ‘en üstün!’. Zihinlerinizde yankılanıyorum.
Karşınızdakini her dinlemeyişinizde, her saygı duymadığınızda
güçleniyorum. Bilgisizliğinizi her inkar edişinizde daha da büyüyorum.
Yardımı her reddedişinizde, insanlığınızdan her çıkışınızda daha da
ileri itiyorum sizleri. ‘Haklısınız’ diyorum.
Her
çok ve derin kızdığınızda, arkadaşım öfke de geliyor bana eşlik etmeye.
Arkada bekliyorum ben de. Öfke fazla maharetli olmadığından arada
dürtüyorum onu. Çünki öfke geldiğinde işler rotasından çıkıyor bazen.
Bir de pek kısa soluklu oluyor etkisi. O yüzden öfke bir anda
gidiverdiğinde hemen tekrar alıyorum ellerime sizin koşumlarınızı.
Diyorum ‘devam et’. Hatırlatıyorum hep kızdığınızı. İnsan, canının
acımasından ve duygularının incinmesinden korkar çünki. Benim de işime
geliyor böylesi.
Diyorum
ki, daha pek çok Unutulmuş ülkeler yaratacağım. İnsanlar güçlerini,
kendilerine ve diğerlerine güvenmeyi unuttukça büyüyeceğim.
Unutturacağım esasen kim olduklarını ki diğerlerine yardım edemesinler,
uzanamasınlar. Engelleyeceğim en baştan; Ümit yayılmasın. En büyük
düşmanımı böyle yeneceğim işte, başına vura vura. Gömeceğim toprağın en
altına.
Biliyorum
ki, göreceksiniz, anlayacaksınız bu yazdıklarımdan benim kim olduğumu,
ama reddedeceksiniz beni. Reddettikçe de güçlenirim ben. Zaten insanoğlu
beni kabullenip kontrol etmeyi öğrenene kadar hükümde kalacağım ben.
Ama sizlere inancım tam. Yolum uzun. Sizler beni idare etmeyi öğrenene
kadar…
Sonuçta, demem o ki, kendim anlatmak istedim kendi hikayemi. Tarih, zafer kazananlar tarafından yazılır çünki.”
C.
Yorumlar