25 Aralık 2019 Çarşamba

Bir küçük sincapçık ve arkadaşı


Bir varmış, bir yokmuş. Gitgide büyüyüp genişleyen, koca, gri mi gri şehrin yanında öksüz bir orman bulunurmuş.

Bu orman öksüzmüş çünkü ilgileneni de koruyanı da yokmuş.

İnsanlar ağaçlarını kestikçe ve ormanın alanı küçüldükçe ormandaki ağaçların tek yapabildiği kendi kaderlerini beklemekmiş.

Hal böyleyken, ormanda yaşayan sincaplar her geçen gün daha az fıstık ve ceviz bulabilmişler. Hepsi de ailelerinin kışı geçirmesi için çırpınır dururmuş. Bir öteye bir beriye dolanıp durur, bol meyveli ağaçlar ararlarmış.

Bu sincaplar içinde bir küçük sincapçık varmış ki bu sincapçık, diğer sincaplardan biraz daha ileriye, sincap yiyen vahşi hayvanların olduğu söylenen yerlere de gitme cesaretini göstermiş. Öğrenmiş ki orada vahşi hayvanlar gündüzleri uyuyor, geceleri avlanıyor ve gündüz gidildiği sürece sincaplara bir şey olmuyor...

İşte orada, o kadar bol fıstıklı ve cevizli ağaçlar bulmuş ki, topladıkça kucağı dolmuş, kucağı doldukça taşmış, topladıklarının fazlası hep yere dökülmüş. Sincapçık vahşi hayvanlar gelmeden evvel evine dönmek zorundaymış. Bu da demekmiş ki önünde çok uzun bir yol var. Ama sincapçığın aklı geride bıraktığı fıstık ve cevizlerde kalmış. Sincapçık ertesi gün de bol meyveli ağaçların olduğu yere gitmiş. Kış gelene kadar toplayabildiği kadar fıstık ve ceviz toplamış. Fakat bu topladıklarını diğer sincaplara göstermiyormuş. Diğer sincaplar o kışı çok zor atlatmışlar. Bizim sincapçığın bile kışın sonuna doğru kilerinde o kadar az fıstık ve ceviz kalmış ki elindekileri çok idareli yemek zorunda kalmış.

Ertesi sene sincapçık yine ormanın içindeki yere gitmiş. Oradan toplamış fıstık ve cevizleri. Diyormuş ki içinden: "Diğer sincaplar da gelip baksaydı. Ben niye onlara söyleyeyim ki! Hem ya gelip bütün fıstık ve cevizleri toplarlarsa ve bana hiç kalmazsa?". Sincapçık hem aç kalmaktan hem de gizli yerinin açığa çıkmasından korkuyormuş. O yüzden o sene de diğer sincaplara hiç bir bilgi vermemiş.

Bu sırada, şehir genişlemeye devam ediyormuş: sincaplar o sene ormanın daha da içerilerine taşınmak zorunda kalmışlar. Eski oturdukları ağaçları özlemle anıyorlarmış, çünkü artık o ağaçların yerinde insanların tarlaları ve evleri varmış. Sincaplar, şaşkın ve ne yapacaklarını bilmez haldelermiş. İnsanlar sanki her yeri ele geçiriyor gibiymiş.

Sincapçık diğerleri de ormanın içlerine doğru gelmeye başladıkça iyice endişelenmiş. Ya onun verimli ağaçlarını diğer sincaplar da bulursa? Ya onlara ağaçların yerini söylemediğini de anlarlarsa? Sincapçık bu sefer diğerlerinin sevgilerini ve muhabbetlerini kaybetmekten de korkmaya başlamış.

Sonra bir gün sincapçık başka bir sincapla tanışmış. Bu sincap da onun gibi bağımsızmış ve ormanın içlerine girmek istiyormuş. Sürekli bizim sincapçığa ormanın içlerinde neler olabileceğinden, birlik olurlarsa hem vahşi hayvanlardan hem de insanlardan korunabileceklerinden bahsediyormuş. Beraber gidelim diyormuş. Bizim sincapçık diğer sincabın anlattıklarını mütebessim onaylıyormuş. Sonra bir gün diğer sincap da kendiliğinden ormanın içlerine girmiş ve verimli ağaçları bulmuş. Yaptığı ilk iş yakın arkadaşı olan bizim sincapçığa bu durumu söylemek olmuş. "Hadi diğerlerine de söyleyelim" demiş. "Orada o kadar bol fıstık ve ceviz var ki herkes doyar! Ne güzel olur herkes doyarsa! Oyunlar oynarız eskisi gibi, mutlu şarkılar söyleriz" demiş. Aç kaldıklarından beri sincap köyünde mutlu şarkılar duyulmuyormuş meğer. Bizim sincapçık karşı çıkmış bu fikire: "Orayı kendin buldun; hayatını riske attın. Hiç mi saklamak istemiyorsun kendine?". Diğer sincap bir kere bile düşünmemiş. "Tabii ki kendime saklamak istemiyorum. Tek başıma yedikten, tek başıma mutlu olduktan sonra ne anlamı var?" diye sormuş. "Hem tek başıma hepsini yiyemem ki; diğer meyveler de zamanla yere düşer, çürüyüp giderler. Kimse faydalanamaz ki onlardan sonra. Yazık değil mi?".

Burada duralım.---

Bu masalın iki sonu var. Bir tanesinde bizim sincapçığın da verimli ağaçların yerini söylemeye ikna olmasıyla ve bütün sincapların verimli ağaçlardan yemek yemesiyle bitiyor. Böylece sincapçık da kışın sonuna doğru kıt kanaat geçinmek zorunda kalmıyor, çünkü sincaplar birlik olunca kış boyunca herkese, bütün ailelere bol bol yetecek kadar fıstık ve ceviz toplayabiliyorlar. Herkes çok mutlu oluyor. Ayrıca bu masalın sonunda sincapçık ve yakın arkadaşı diğer sincap, bütün sincap aileleri tarafından el üstünde tutuluyorlar, çünkü diğer sincaplar paylaşılan bilginin değerini anlıyor ve müteşekkir kalıyorlar.

Masalın diğer versiyonunda ise sincapçık yakın arkadaşı olan sincabın paylaşma önerisini kabul etmiyor. Korkuları galip geliyor. Ama diğer sincap ağaçların yerini sincapçığa rağmen gidip bütün sincap ailelerine söylüyor. Sincap aileleri çok mutlu oluyorlar ve meyveleri hep beraber topluyorlar, ama bizim sincapçık yine tek başına kalıyor, çünkü sincap ailelerine katılmak istemiyor; kışın sonunu yine kendi başına toplayabildiği kadar fıstık ve cevizle kıt kanaat çıkartıyor. Arkadaşına da küskün kalmayı seçiyor. Hep ağaçların arkasına saklanıyor onu gördükçe. Kendi yapmadığını yaptı diye.

Bu masalın ağaçların yeri bilgisinin paylaşılmadığı üçüncü bir sonu yok. Çünkü sincapçığın yakın arkadaşı olan diğer sincap her halükarda diğer sincaplarla da bilgisini paylaşıyor ve kendisine karşı dürüst ve diğerlerine karşı verici olmayı seçiyor. Selam olsun sana diğer sincap!

Peki sizce diğer sincabın ağaçların yerini söyledikten sonra hiç aç kalma ihtimali var mı? Sincap ailelerinin bütün meyveyi toplayıp ona hiç meyve bırakmaması gibi bir ihtimal olabilir mi?

C.



18 Aralık 2019 Çarşamba

Dev dalga - değişim

Değişim gelir;
Dev bir dalga...

Ya çapa atacaksın tabana,
Ya devrileceksin karşısında.

Bir üçüncü yol daha var ki
Korkulur hesaba katmaya;
O da binip gitmek dalgaya 
Kaderde ne varsa artık yaşamaya...

C.

27 Ekim 2019 Pazar

Felsefe üçe ayrılır: mantık, fizik ve ahlak

"En üstün iyi (summum bonum), erdemdir; erdem, doğayla uyumlu yaşama, doğanın doğru bilgisini edinmekle mümkündür. Bu bilgiye de belirli bir yöntemle ya da bir ölçütle ulaşılır. İyinin bilimi ahlaktır. Doğanın bilimi fiziktir. Bilginin ölçütü ise mantıktır." Fakat biri olmadan hiç biri tam olarak görevini yerine getiremez.

Kendime düşünceler, Marcus Aurelius. Sunuş: Y. Emre Ceren 

12 Eylül 2019 Perşembe

Ayna

Zamanın sonunda ne var diye merak etti Gezgin.
Gözlerini kapattı;
Yoğunlaştı.
Zihni uçmaya başladı evren boyunca
Yıldızlar ve karanlık kendilerini onun gözlerine sunarken
"Evrenin sonu var mıdır?"

Zihin gözünü açtı Gezgin.
"Burada hiçbir şey yok!"

"Sükunetini koru..."

İleride bir parlaklık var...
"Neden ileride? Neden orada değilim?"

"Odaklan. Çok heyecanlısın. Belki bu yüzden ulaşman gereken yerden uzaktasın."

Yavaş yavaş yürümeye devam etti Gezgin zihninin tüm gücünü kullanarak.
Parlaklık artıyor...
Etraf çorak. Açık kahverengi, kızıl, turuncu.
Hafif hafif toz kaldıran bir esinti...

-Bir ayna.-
Işığı yansıtan.

Kendisini gördü aynanın gözlerinden Gezgin.
Baktı... Şaşkın.
Herkesin zamanının sonunda kişinin kendisinin olduğunu söyledi ayna.
Ötesi kapalıymış gelenlere.

"Ya zamanın sonu?"
"Hangi zaman?" diye sordu ayna.

Daha çok şaşkınlık...

"Peki neden uzakta kalıp yaklaşmak zorundaydım?"
"İnsan sadece kendisi kendisine bu kadar yaklaşabilir de ondan" dedi ayna.
"Doğası da yavaştır bu sürecin. Aceleye gelmez."
Kader değişebilirmiş yoksa.

17 Nisan 2019 Çarşamba

They may forget what you said, but they will never forget how you made them feel. Carl Buehner.