26 Şubat 2014 Çarşamba

Masa üzerine güzellemeler :)





Ah masanın başına gelenler...sen misin insanın yükünü taşımaya kalkan...

25 Şubat 2014 Salı

belirsizliğe giriş- 1



Renkli yollardan geldim
Kapılar yan yana, dizi diziydi yolun kenarında.

Hep merak ettim. Bir kere de giriversem ya içeri.
Baksam içeride kimlerin izleri.

C.

9 Şubat 2014 Pazar

"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."

George Orwell

3 Şubat 2014 Pazartesi

Zaman kayması

Yetişmek
Nefes nefese koş
Nefesin tükense de koş
Kalbin göğüs kafesinden
Çıkmak istese de koş

Çünki eğer durursan,
Zaman yakalar seni;
Ham yapar
Koca ağzında,
Çiğner çiğner,
Dışarı tükürür.

Bir de bakarsın ki,
Herkes koşmuş,
Sen arkada kalmışsın.

Yetişmeye çalışırsın;
Nafile..!
Motor mu taktınız arkadaş?

Modern zamanların cevabı:
Hangi çağda yaşıyoruz sanıyorsun a safım?
Hızlı zamanlar bunlar.
Dinlenmeye bile vakit yok;
Yorgunluğu hissetmeye,
Vakit olacak mı sandın?

C.

O

Bölüm 1: Unutulmuşlar Ülkesi’ne Giriş


“Son yıllarda hep aynı ülkedeyim. Bir süre daha da burada kalacağa benziyorum. Henüz işim bitmedi. Umudun olduğu hiç bir yerde işim bitmiş sayılmaz. Umut virüs gibidir. Bir süre hiç yokmuş gibi numara yapar, tam en zayıf anda patlak verir ve hızla yayılır. Bense sürprizleri sevmem. Boşuna ‘Tırpan’ olarak anılmıyorum. İsmimi hak etmeliyim. O yüzden işimi sağlama alırım her zaman.


Buraya gönderilme nedenim de bu. Henüz orta yaşlarda, orta deneyimliyim; ama hırslıyım. Bu ülkede işimi bitirdiğim zaman en yaşlılarımız bile şaşıp kalacaklar. Belki bir terfi bile alırım. Hızla büyüyeceğim.


Her ülkede bizden bir kaç kişi var, ama sadece en yetenekliler aradan sıyrılabilir. Bazılarının hatası aceleci olmak. Yavaş olacaksın. Yürüdüğünü kimse anlamayacak. Örneğin, insanlar beni görür, ama sonra hemen unuturlar. Akılda kalmak iyi değildir. Akılda kalırsan hatırlanırsın. Hatırlanırsan izini bulurlar. İzini bulurlarsa seni yok edebilirler. O yüzden en iyisi her zaman silik olmak. Orada olacaksın, ama dışa vurmayacaksın kendini apaçık.


Şu anda olduğum yere de bu şekilde ulaştım. Kimse beni fark etmedi. Görenlerde şüphe uyandırmadım hiç. Dedim ya, akıllı olacaksın ama akıllı olduğunu kimseye belli etmeyeceksin. Böylece kimse sana bulaşmak istemez.


İnsanları idare etmekse çok daha kolay bu yüzden; olduğum noktada olmamı kimse dert etmiyor. Hafife alıyorlar beni. Ala… Hatta çoğunun da işine geliyor. Ara ara arzuladıkları şeylerden azar azar veriyorum onlara. Ödüller koydum yaptığım yolun her bir adımına. O zaman beni hepten unutuyorlar. Sanıyorlar ki gidiyorum. Bu kadar kolay işim. Ama çok vermeyeceksin istediklerinden hiç bir zaman. Bir güvenlik sınırın olacak. Fazla ödül verirsen kontrolden çıkarlar. Ayarında olacak hediyelerin.


Seçilenlerin olduğu ülkeleri her zaman daha çok severim. Zorlu bir iş oluyor ama bana verdiği düşünce hazzı bambaşka. Hem seçilenleri idare ediyorsun hem de seçenleri. En ufak bir yanlış tepetaklak gitmene yol açabilir. O yüzden tedbirli olacaksın.


Bu ülkede, mesela,  kimse seçilmişin zihnine ne kadar yakın olduğumu bilmiyor. Seçilmiş bazen kendi bile fark etmiyor benim düşüncelerimi seslendirirken, ama kendisi iyi bir öğrenci. Tam kullanabileceğim bir figür. Neredeyse istediklerimin somutlaşmış hali diyebilirim.


Benden öncekiler bu ülkede gözle görülen bir başarı sağlayamamış ama iyi örmüşler benim yuvamın duvarlarını. Gelince yerleşip hemen çalışmaya başladım. Ülkenin adı bir süredir ‘Unutulmuşların Ülkesi’. Halk sadece Unutulmuş der. Bir söylenceye göre eskiden ‘Altın Atların Ülkesi’ derlermiş. Takdir edersiniz ki böyle bir ismi silmek bile büyük çaba ister ve asırlar… Bunu başarmışlar en azından. Yerleşmek için en uygun ortam bana.”


Bölüm 2: Yılanın başını küçükken ezeceksin: Çamur nasıl kullanılır?
“Bazıları doğuştan sorunludur. Bunlar her şeyin iyi olabileceğini düşünürler. Tanrılarına pek inanırlar. O sevimli tanrılarının onları koruduğuna… Bunları çok küçükken yakalamakla uğraşmıyorum. Neden uğraşayım ki? Boşuna çaba. Bırakıyorum biraz büyüsünler. Büyüdükçe benim çamuruma bulaşmaya başlıyorlar. Çünki, aynı anda, başka yerde de benim tohumlarım büyüyorlar. Acı içinde, mücadele ediyorlar. Mücadeleden ruhları defolanıyor. Tam istediğim gibi oluyorlar. Unutulduklarını hatırlatıyorum hep onlara. Ezildiklerini. Kimsenin umurunda olmadıklarını. Haklarını aramaları gerektiğini söylüyorum. Eşitliğin hakları olduğunu! Yukarı çıkmak için her yol mübah. Çal, çırp, yalan söyle, saklan. Böylece benim elim kirlenmeden onlar zaten benim istediğimi yapmaya başlıyorlar. Tutuyorlar ellerinden ayaklarından o güzel incilerin- o her şey güzel olacak diyen Polyanna’ların. Başka duygular hissedebilseydim eğer, aynı anda hem haz hem de acı hissederdim herhalde bu sahneyi izlerken. İncilerin bir süre çamurla mücadele etmesini izliyorum. Öyle vıcık vıcık içinden çıkılmaz bir çamur ki. İtmeye kalkıyorlar, ellerine bulaşıyor siyah siyah. Zar gibi üstlerini örtmeye başlıyor. Hava gitgide azalıyor zarın içindeki. Neyse ki çoğu bu çamurla başa çıkma araçlarına sahip değil. Fark etmiyorlar bile içine batarken. Ama bazıları da var ki bu zamk gibi çamuru bir anda patlatıveriyorlar. Algıları açık olanlar bunlar. Görenler. Bir türlü hakim olamıyorum onlara. İşte benim asıl işim onlarla. Cüretlerinin bedelini ödeteceğim onlara. Oyacağım gözlerini birer birer. Yiyeceğim ruhlarını en sonunda afiyetle.”


Bölüm 3: İhtilaf çıkarmak
“Aykırılıkları pek severim ben. Hepsi işime yarar. Farklılık dışa vuruldukça benim araçlarım güçlenir. ‘Görüyor musunuz’ derim yanımdakilere, ‘sizi yenecek yakında, sizi geçecek’. Sadece bunu söylemem bile yeter bazen. Erkek kadını eve tıkmaya çalışır, dine inanan inanmayanı yargılamaya çalışır. Farklı olan her zaman taşlanır. Benim söylemem gereken tek cümle sadece: ‘bu farklı, istiyor musun gerçekten gözünün önünde olmasını?’. Etrafımdakilere teşekkür etmeliyim. Çok güzel duyarlar dediklerimi ve çok güzel uygularlar kendi çözümlerini. Kimse kimseye tahammül etmez. Kimse kimseyi dinlemez. İşte böyle, gitgide yayılır gücüm benim. Dedim ya, büyüyeceğim daha ben.”


Bölüm 4: Böcekler ve mücadele yöntemleri
“Şunu aklınızda tutacaksınız: Her ülkede bir böcek problemi vardır. Örneğin burada yine meydana çıktı böcekler. Böcek deyip geçme; bunlar her yere parazit saçıyorlar. O yüzden iyi ilaçlamak lazım. Bunun için özel birimler kurarım bazen bazı ülkelerde. Kollarım derim onlara. Kolluk kuvvetleri… Kötü diye mimlenmişleri sürermiş gibi yapıp aynı yere aldırırım ara ara. Böylece böcek ilaçlama zamanı geldiği zaman kullanılmaya hazır oluyorlar. Bir kere, garanti edeceksin ki karşısındakini insan olarak görmeyecek bunlar. Aman ha, bakarsın vicdanlı olası gelir birinin bir gün. Al başına belayı. O yüzden sınırı geçmiş olacak hepsi. Geri dönüşü olmayacak. Hepsiyle bir bir ilgilenirim bunların. Sınırı tam geçtiklerinden emin olurum. Pisliklerini yüzlerine yüzlerine vuracaksın. Senin köpeğin olacaklar ama aynı zamanda da biraz pohpohlayacaksın ki kendine de güvensin. Ezik olursa nasıl müdahale edecek. Önemli ve üstün görmesi lazım kendisini. Bazılarını erkeklere işkence için tutarım. Gerçi erkekleri öldürmek her zaman daha kullanışlı oluyor. Aileler erkek çocuklarını kaybetmek istemez çünki. Soyu kim taşıyacak sonra geleceğe? Kızları ise sapıklara havale ederim. Aileler kızlarının değerli hislerinin, bedenlerinin incinmesini istemez. Böylece herkes evde tutuyor çocuğunu. Kim ister ki bebeğinin canı acısın. Öyle değil mi? Her zaman en güçlü duygularına oynayacaksın. Gerektiğinde, koruma içgüdüsüne ya da hayatta kalma güdüsüne. Oyunun kuralı bu. Genelde bu yöntemler işe yarar. Susar herkes bir süre sonra. Kaynarlar, kaynarlar, biraz canlarını acıtırsın, olacakları gösterirsin; sönerler. Sönmezlerse de sen geri adım atarsın, ocağın altını biraz kısarsın ki anlamasın piştiğini. Ağırdan alırsın. O yüzden bazen iki ileri bir geri giderim ben. Geri adım atarken de gocunmayacaksın. Hep geleceği düşüneceksin. Gelecekte benim zaferim var. Hep bunu düşünürüm ben.”


Bölüm-5: Algılayan ve görenlerle mücadele
“Bu işimin en zor kısmı. Bunlar benden çekinmezler. Kollarım da, çamur da pek işe yaramaz bunlarla uğraşırken. Bu yüzden aksıyor ya hala misyonum. Zaman alıyor bunlarla uğraşmak. Bunlara fısıldasam da umurlarında olmaz. Beni tanırlar; kulak verirler ve söylediklerimin tam tersini yaparlar. Kaynağımı ne kadar saklamaya uğraşsam da beceremem. Ama son zamanlarda bir yöntem geliştirdim: oyalamak. Hala test aşamasında, ama görünen o ki işe de yarıyor bunların bir kısmı için. Derim ki bunlara, ‘Nedenler önemli. Nedenlere odaklan.’. Bunlar beni anlayabildiklerini sanır, dediklerim üzerine saatler, günler, aylar, yıllar boyu devam eden tartışmalara girerler. Böylece temizlerim bir kısmını yollardan. Gereksiz tartışmadan güzel bir şey mi var? Tartıştıkça enerjilerini alırım bunların. Yavaş yavaş kendime katarım. Zihinlerini bu şekilde ele geçiririm. Derim ki ‘her şey nafile, konuşmaktan başka bir şey yapamazsın; yaptıkların işe yaramıyor.’ En güzeli de bu… Bunlar biraz saf olur, kanar hemen söylediklerime. Ümitsizlik iyi arkadaşımdır benim. Zayıflatır hasmımı. Atasözü de var halbuki ‘damlaya damlaya göl olur’ diye ama ben dedim ki bunlara, ‘yapacaksan hep en iyisini yap; yoksa hiç yapma’. Dev adımlarla gidemediklerinden adım atmaya kalkışmazlar o yüzden artık. Evet, akıllıyım ben. Pek çok da yöntemim var.”


Bölüm-6: Tanıdınız mı?
“Korkunun sesiyim ben. İşte bu şekilde ele geçiriyorum sizleri. Her eşitsizlik yarattığınızda, düşene bir tekme de siz vurduğunuzda ordayım. Sizin içinizdeyim. Birini aşağıladığınızda, kendinizi övdüğünüzde ordayım. ‘Benim!’, diye bağırıyorum ‘en üstün!’. Zihinlerinizde yankılanıyorum. Karşınızdakini her dinlemeyişinizde, her saygı duymadığınızda güçleniyorum. Bilgisizliğinizi her inkar edişinizde daha da büyüyorum. Yardımı her reddedişinizde, insanlığınızdan her çıkışınızda daha da ileri itiyorum sizleri. ‘Haklısınız’ diyorum.


Her çok ve derin kızdığınızda, arkadaşım öfke de geliyor bana eşlik etmeye. Arkada bekliyorum ben de. Öfke fazla maharetli olmadığından arada dürtüyorum onu. Çünki öfke geldiğinde işler rotasından çıkıyor bazen. Bir de pek kısa soluklu oluyor etkisi. O yüzden öfke bir anda gidiverdiğinde hemen tekrar alıyorum ellerime sizin koşumlarınızı. Diyorum ‘devam et’. Hatırlatıyorum hep kızdığınızı. İnsan, canının acımasından ve duygularının incinmesinden korkar çünki. Benim de işime geliyor böylesi.


Diyorum ki, daha pek çok Unutulmuş ülkeler yaratacağım. İnsanlar güçlerini, kendilerine ve diğerlerine güvenmeyi unuttukça büyüyeceğim. Unutturacağım esasen kim olduklarını ki diğerlerine yardım edemesinler, uzanamasınlar. Engelleyeceğim en baştan; Ümit yayılmasın. En büyük düşmanımı böyle yeneceğim işte, başına vura vura. Gömeceğim toprağın en altına.


Biliyorum ki, göreceksiniz, anlayacaksınız bu yazdıklarımdan benim kim olduğumu, ama reddedeceksiniz beni. Reddettikçe de güçlenirim ben. Zaten insanoğlu beni kabullenip kontrol etmeyi öğrenene kadar hükümde kalacağım ben. Ama sizlere inancım tam. Yolum uzun. Sizler beni idare etmeyi öğrenene kadar…


Sonuçta, demem o ki, kendim anlatmak istedim kendi hikayemi. Tarih, zafer kazananlar tarafından yazılır çünki.”

C.