29 Mart 2014 Cumartesi

yerin hazır.

Her boyutta farklı bir dünya var. Biri amiplerin dünyası örneğin. Bir amip yüzüp giderken, bir insanın neye benzediği ya da ona nasıl etki ettiği hakkında bir fikri yoktur. Çünki kendi boyutundaki dünyadan insanın tamamını göremez, onu algılayamaz. Tek bildiği, beslenmesi ve çoğalması için uygun bir ortam bulduğudur. İnsan için ise bu sürekli bir rahatsızlığa dönüşebilir. Bir amipin dünyayı algılaması ise kendi boyutları ile sınırlıdır.

İşte, biz de kendi hayatlarımız içinde bir amip gibi, olduğumuz ortamın ne olduğunu bilemeden, yüzüp giderken yok ediyoruz daha güzel, ortak gelecekleri. Etrafımıza bakmıyoruz, etkilerimize bakmıyoruz. Baktığımızda ise görmek istemiyoruz. Bazen, sadece kendi iyiliğimizi düşünüyoruz. Kendimizin ve çocuklarımızın hayatlarının devamlılığını. Bunun yeterli olması gerekir diyoruz içimizden. Ben, benimkileri güvenceye aldım. Geri kalan herkes kendisine baksın.

Oysa, bizler, amiplerden farklı olarak, bilinçli bir şekilde, düşünerek, çevremizi görerek ve bilerek etkileme, yeni olasılıklar yaratma ve yeni yollardan yürüme melekesine sahip olan varlıklarız. Daha iyi bir geleceğe yardım etme, ya da seçimlerimizle, kendi hayatlarımızdan daha uzun süre etkileri sürecek olaylara neden olma kabiliyetimiz var.

Sadece kendi çıkarlarımızı gözeterek bunu yok ediyoruz işte. Olası, daha mutlu, ortak, kardeşçe bir geleceği. Hayatımızdan daha büyük bir besleme-beslenme zincirini yok sayarak, hem doğaya, hem kendi türümüze zarar veriyoruz. Zamanı kendi hayat süremizden ibaret sayıp, bıraktığımız sistemin daha uzun süre baki kalmasını sağlıyoruz örneğin. Yeter ki kendi hayat süremizde bir karışıklık olmasın.

Dersin ki, ben küçüğüm, kime ne zararım, ne yararım olabilir. Ama her şeyin hareket halinde olduğu bir dünyada eylemsizlik bile bir karşı harekettir aslında. Bir şeyler yapabilecekken yapmamak. İşte bundan sorumludur bütün insanlar. Yapabileceklerini yapmamaktan. Olabilecekleri kişiler olmamaktan. Kendini sınırlayarak kendi benliğine ihanet eden bir tür olabiliyoruz bizler. Kendimize uygun gördüğümüz çerçevelerde, ara sıra kafamızı çıkartıyoruz. Sonra korkup içeri kaçıyoruz tekrar. Çerçevelerimizin dışındakilere kızıyoruz. Anlamıyoruz. Anlamak istemiyoruz. Güvenli, bilinen yollardan gidelim, hepimiz bilinen şeyleri isteyelim. araba, ev, aile! başka neyimin olması gerekiyor mutlu olmam için? bunlar birileri tarafından belirlenmişti zaten.

Ara sıra biri çıkıyor, ev araba da neymiş? Önemli olan özgürlük diyor, fikirlerimi ifade edebilmem diyor. Mutluluk diyor, aşk diyor. Sınırlanmayalım; bir şeyleri değiştirebilmek istiyorum, kendim için, herkes için daha iyisini hayal ediyorum diyor. Sürekli öğrenelim, gelişelim diyor. Diyorsun ki, karşılık olarak, ben hayal edemiyorum. O halde bu mümkün değildir. İnanmıyorum bu geleceğe. Ve işte bunu derken zaten sen o geleceği kendi sözlerinle yok ettin. Sen, birinin hayallerinin, daha iyi bir geleceğin katilisin kendi hayatının sınırları içinde yaşarken. Dünyada sen sadece kendi hayatın var sanırken, özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen, hayal etmeye zamanı olmayan, sadece yaşamaya çalışan insanlar varsa eğer, suçlusun sen. onlara yardım etmediğin için. bilgi götürmediğin için. daha iyi bir yaşam hakkı sunmadığın için. bunun mümkünatını göstermediğin için suçlusun. sonra onlarla anlama, kavrama yetenekleri yok diye dalga geçtiğinde de asıl ayaklara düşen sensin aslında; senin benliğin. hayal edemiyorum dediklerinde, kendi sınırlarına sarıldıklarında sen suçlusun. çünki onlara her şeyin farklı olabileceğini göstermedin. istemediğin bir adam başa geldiğinde, seni yok etmeye çalıştığında, onu aslında sen yarattın. o, işte, senin eylemlerinin ve eylemsizliğinin bir sonucu. Boğuluyorsun ama fark etmiyor musun? İpler senin elinde. Sen kendi kendini boğuyorsun esasen. Hayalleri olan kişiler tiranların ayakları altında ezilirken, onları ezen senin ayakların. Ne kadar aynısın aslında, o aşağıladığın insanlarla. Korkuyorsun, ama korkuna rağmen hiç bir şey yapmıyorsun. Sadece bağırıyorsun, eleştiriyorsun durduğun yerden. Üstelik, o insanların bir seçim şansı yoktu. O şartlarda doğdular ve o şartlarda devam ediyorlar. Ancak o şartların gerektirdiklerini anlıyorlar, diğer sözlerin hepsi lafügüzaf.

Ülkelerin sınırları var, bizlerin de tenleri var bizleri sınırlayan. Tenimin dışındaki herkes yabancıdır. Sadece tenimin içindeki ben, kendimin dostuyum. ve işte bu bütüncül benlik duyguma dayanıyorum yaşamak için. bu bütüncüllük hissi çevreye, hayvanlara, her türlü varlığa karşı üstünlük sağlıyor. sahi, biliyorlar mı onlar, her şeyin sınırlı olduğunu? evrenin sınırsızlığını düşünemediğim gibi Tanrı'nın da sonsuzluğunu düşünemem ki. Ha, ne dediniz? ne demekmiş ki sayılar sonsuza gider? ben sayıyorum işte. bir iki, üç. gerisini saymaya ne gerek var. saydıkça artıyor işte. sürekli ilerlemeye, gelişmeye ne gerek var? bir noktada duralım, kendimizi güvende hissedelim. Ne demek ki sonsuz, ne demek gelişme? ya başarısız olursak, ya yürümezse hiç bir şey, ya karışırsa ortalık? işte bu, belirsizlikten ve olabileceklerden korkulduğu için risk almamak- bu da bir seçimdir. kısacası eylemde bulunmayayım, herkesin gittiği yoldan gideyim, risk almayayım derken "bummm!". aslında bir seçim yaptınız ve kendinizi bilinene zincirlediniz. ümitsiz yığının arasına hoşgeldiniz, bir gelen başkasını da yanına çekiyor burada.
C.